26.03.2012

3 Yaş (Oğluma Mektubum)

Yukarıda mektup diye yazarken 2 sn düşünüp şu anda fark ettiğim bir şey var, sanırım Ege için mektup yazmak sadece kitaplarda okuyabileceği bir şey olacak. Bu da benim elektronik ortamda da olsa oğluma 3. Yaş mektubumdur.

Benim her şeyim, minik oğlum. Bugün 3. yaşını kutladık. Seninle birlikte hayatıma bir anda geliveren bu sonsuz sevgi nasıl bir şeydir bunca zaman geçmiş olmasına rağmen anlayabilmiş değilim. Annelik bambaşkaymış, harikaymış. Sonsuz sabır, koşulsuz sevgi ve sen, benim her şeyim olan küçük insan.

İleride bu yazıları okuyunca beni rezil etmişsin, sakın arkadaşlarıma söyleme diyebilirsin ama ben, sen büyüyünce tüm arkadaşlarına anlatacağım, hepsine tek tek mail atacağım (tabi o zaman hala mail olursa). Şaka ayrı miniğim, o kadar çabuk büyüyorsun ki seninle ilgili ileride dönüp dönüp okuyacağım, hatırlayacağım bir adres olması, bana da seninle ilgili mihenkleri buraya taşıma sorumluluğunu hissettiriyor. İyi ki de hissettiriyor, çünkü senin büyüdüğün her gün bana ve babana çok güzel. Geçirdiğimiz her anını özlüyorum, ya bana neler oluyor, burnumun ucu filan sızlıyor bunları yazarken.

Seni her gün nasıl özleyebiliyorum,  nasıl garip bir şey seninle birlikte daha önce fark etmediğim onlarca duygunun biranda hortlaması, çok yabancı olduğum duygular bunlar. Neler oldu yavru kuş sen geldikten sonra bana, ne süper şeyler oldu.

Seni seviyorum annecim, bu böyle biline, bunu sana her gün söylüyorum, sevgi manyağı yapıyorum seni belki ama içimde kalmasın, hep öpüp koklayıp hep söyleyeceğim sana bunu.

Nereden çıktın geldin hayatımıza bir anda, çok şükür ki geldin. Bana geçen gün “Başakcım mutlu musun?” diye sordun.  Ben çok mutluyum annecim, sen mutluyken, sen yanımdayken ben öyle çok mutluyum ki…

İyi ki doğdun bebeğim, seni seviyorum…

23.03.2012

Baharda kuslar gibi

Sonunda annem bizi ziyarete geliyor, son ziyaretinden 8 ay sonra. Gecen temmuzda dogum icin gelmisti ve hep birlikte Istanbul'a donmustuk Deniz tam 40 gunlukken. Herseyin inanilmaz zor gorundugu ama simdi buradan bugun bakildiginda aslinda pek de kolay olan gunlerde.

O gunler benim  icin biraz Elif Safak'in Siyah Sut kitabindaki gibiydi. Ben hicbir zaman bende olmayan yazma yetenegimi kaybetmemistim ama diger olan olmayan ne var ne yoksa kafamda dort donuyordu o gunlerde. Ben ben olmaktan cikmistim. Simdi Orkan'a ''Ne kadar da korkunctum degil mi?"diye sordugumda "Yok canim o kadar da kotu degildin" diyen kendisini birkac kere oldurmek, terketmek, kendisinden nefret etmek boyutlarina gelip, mektuplar yazip sonra da yirtmisligim vardir saniyelik gudulerle tabii ki. Oysa ki benim kendimi taniyamadigim o gunlerde Orkancim isten gelip benim sutum artsin diye bana tavuksuyuna corba yapiyor, her aksam bebek magazalarindan benim olur olmaz evhamlarla istedigim mallari alip getiriyor sonra da degistirmeye goturuyordu. Her turlu cadiliga, sacmaliga, vicikliga, gereksiz sevgi ve nefret patlamalarina aslanlar gibi gogus geriyor, yemek yapiyor, bebek uyutup, banyo bile yaptirabiliyordu.

Deniz bir haftalik sanirim, mutlu ama pek de umutlu olmayan yeni anne en yakin dostu telefonu ile


Annem ise bebekle ugrasmaktan bitap vaziyetteydi zira ben genelde yalanci pehlivan olarak evde dolaniyordum baska birsey yapmadan. Bir is yapiyor gibi gozukmeye calisiyordum sadece. Dusa giriyor uzunca bir sure cikmiyordum, tuvalette isim uzun haberiniz olsun diyordum dogum sonrasi bagirsaklar fena ayaginda dergi okuyor, twittera giriyordum. Annem beni her firsatta hadi sen yat diye odaya gonderiyordu, ben bebek ha uyandi ha uyanacak simdi diye kulagim  orada kafam yuzlerce felaket senaryosunda yatakta donup duruyordum ama bir turlu iceriye gitmek istemiyordum. Birkac kere pasaportumu alip evden kacmayi bile dusundum. Annemi ciddi anlamda iskenceye maruz biraktim yaklasik bir ay. Deniz'in pasaportu ya cikmazsa, nufus kagidi ya gelmezse ya biz Orkan'la Turkiye'ye gidemezsek (Orkan bedelli askerligini yapmak ve kardesinin dugunune katilmak icin Eylul sonu Istanbul'da olmaliydi) ya biz bu kerbelada yalniz kalirsak diye yiye yiye bitirdim kadini. Gunun onemli bir kismini internette ve telefonda, nufus, pasaport, konsolosluk islerini halletmek icin harciyordum. Neler neler yaptim inanamiyorum simdi. Ama Orkan ve annem sabirla katlandilar bana, bakima muhtac bir bebegin yaninda bakima muhtac annesine de ozenle baktilar, rahatlattilar. Beni asla yalniz birakmayacaklarina ve buranin da Allahin unuttugu bir yer olmadigina ikna ettiler. Tabii o sirada sutum azaldi ve bitti, ne yalan soyliyeyeyim emzirmenin ne kadar da onemli oldugunu bilsem de cok sevemedigim icin bittigine icten ice memnun oldum galiba, daha sonra verecegimiz kolikli bebeklerin ictigi ozel mamanin fahis denebilecek fiyatini tam olarak hesaaba katamadan ve tabii ki emzirmedigim icin Turkiye'dek saglik ocagindaki hemsirelerden tut da komsu teyzeler ve arkadaslarimdan yiyecegim azarlari ve dinleyecegim nasihatlari bilemeden. (Emzirmek oyle birseymis ki baskasinin cocugunu cok cok seversen senden bile sut gelebiliyormus Rusya'da yapilan bir arastirmaya gore dedi bir teyze bana saglik oacaginda mesela)

O gunler geldi gecti, bitti. Deniz su anda Ipadi yemek, ayak parmaklarimi isirmak, uzerime tirmanmak ve annesi kilo vermeye azimli oldugu icin yedigi kuru kayisiyi elinden aldigim icin bana bagirmakla mesgul. Bahar geldi agaclar cicek acti, Deniz yeni dogdugunda 6-9 aylik bebekler icin gelen ve benim o ruh haliyle dolabin derinliklerine sakladigim hediye kiyafetleri giyebiliyor ve annem tekrar bana yardim etmek adi altinda aslinda torununu gormek maksatli geliyor. Mutluyum cunku sanirim beni hala yorgun gorecek ama karanliklardan cikali cok oldu. Kis gecti bahar geldi vallahi da billahi bugun de dun gibi yine bir beyaz kelebek gordum buralarda. Guzel gunler umarim bizi bekler.
Cicekler iki gun once acti agaclarda uzun bir sure tomurcuk kaldiktan sonra. Elektrik direklerinden anlasilacagi uzere burasi Istanbul kadar modern bir sehir degil.:)




Bahar 3 hafta once geldi buraya, istanbul'da kar yagarken burasi 18 derece civarindaydi.
 Hic kar yagmadi bu yil.

17.03.2012

Who is the boss?

Deniz buyudukce benim de O'na olan hayranligim artiyor cunku artik karsilikli iletisim halindeyiz artik. Merak ediyor, sesime donuyor, kapida anahtar sesine bakiyor, yabancilara surat asiyor, kitabinin sayfalarini cevirip artik icine bakabiliyor. O'na ovguyle birseyler soyledigimizde utaniyor, dans ederken ellerini yanlarina filan aciyor. Ilk aylardaki hayal kirikligimda cocuk doktoru bir arkadasim iletisime gecsin daha kolay olacak demisti, dogruymus. Genelde evde yalniziz Deniz'le, o oyun oynarken ben bilgisayarda oluyorum, evde TV acilmiyor sadece muzik var, o nedenle ben surekli O'nunla konusuyorum ki sanirim O'nun da daha simdiden calcane olmasinin buyuk sebebi bu. Gunun en zor kismi Deniz'i gunduz uykusuna yatirmak. Sabah kalktiktan bir iki saat sonra uykusu geliyor ancak O'nu uyutmak bazen iki saatimi aliyor(du). Yatakta yatirmak ki genelde bu benim yatagim oluyor, emerken uyumayi sevdigi icin biberonu vermek, mamayi bitiren ama uyumayan vizildayan bir Deniz'e yine su ya da mama getirmek ve sonunda bos biberonu eme eme uyutmaya calismak bana ciddi anlamda yastiklari isirtiyordu. Ve bu kisir dongu gunde uc kez tekrarlaniyordu cunku Deniz'in gunde 3 kez 3 er saat araliklarla uykusu geliyor. Yani gunde 3 kez bu cendereden geciyordum ta ki sling denilen aletin hayatimi kismen kurtarmasina kadar.

Biz genelde Deniz'i slingte tasiyoruz. Ilk aydan beri bebek arabasini cok sevmedi Deniz, pusetinde uyuyakalip kalktiktan sonra orada oturmayi asla istemedi, her disari cikisimizda ben kanter icinde O'nu kucagimda eve tasidim. Haftasonlari Orkan'la ciktigimizda slinginde dolasan bir Deniz cok huzurlu ve mutlu oluyordu ben de arada deniyordum. Gecen gun ust komsumuzun oglen yemegi davetine de Deniz'i 1 saat uykuya yatirma ve basaramama seansindan sonra slingiyle ciktik. Ben salonda ayakta konusurken Deniz slingte uyuya kaldi taa ki ben yemegimi bitirene kadar. O gunden sonra her gunduz uykusu geldiginde Deniz'i slingine asip evin icinde dolastirip uyutuyorum ve boylece biraz huzura kavustum. tabii bu uykuya dalma yine hoop diye hemen olamiyor, once etrafi suzuyor birkac dakika sonra kafayi koyuyor kaldiriyor, tekrar ayni seyleri birkac tur dondukten sonra gozlerini yumuyor. Uyuduktan sonra da cikarmiyorum O'nla beraber ben de oturuyorum.

Attachment parenting denilen bir kavramdan bahsediliyor burada. Eski ebeveynlik tavsiyelerinin aksine bebegi istedigi kadar emzirmek, 2-3 yaslarina kadar olabiliyor bu surec, istedigi kadar kucakta tasimak, ebeveyn yataginda yatirmak ve sevmek oksamak her ihtiyaci oldugunda dokunmak, opmek koklamak uzerine kurulu bir kavram.
Cocuk simarir diye kucaga almamak artik demode bir kavram attachment parentinge gore. Aksine her istediginde kucaga alacaksin, pusette itmek yerine kucakta tasiyacaksin slingte ya da benzer tasiyicilarda. Meme budalasi oldu diye kendin memeden kesmeye karar vermeyeceksin. Yatagina, odasina alissin diye daha kucucukken bagirta vagirta odasini ayrirmayacaksin hatta anne babanin yataginda yatiracaksin.
Gectigimiz aylarda siklikla Prof.Sabiha Paktuna Keskin'i seyrediyordum internetten ve de okuyordum bazi yazilarini o da ayni seyleri soyluyor cocugun anne babasinin yataginda yatmasinda bir sakinca olmadigini hatta 3 yas ve uzerine kadar yatabileceginden bahsediyor. Baska bir yazida ise cocugun annesiyle uyumasinin beyin ve kalp gelisiminde cok onemli oldugundan soz ediliyor. Yani buyuklerimizin bize ogutlediklerinin aksine, cocuk fazla kucaga alinmaktan, bizimle yatirilmaktan, her istediginde meme vermekten simarmiyor aksine daha az stresli, mutlu, zeki bebekler olmasina yardimci oluyoruz boyle yaparak.

Deniz 40 gunlukken Istanbul'a gittigimizde bence dunyanin en iyi cocuk doktoru olan Alev hanim'a "Deniz'in gazi cok oluyor ne yapayim, bir turlu gecmiyor" dedigimde "Opucen-oksican-sarilican" demisti de bayagi bir gulmustum ve de sevinmistim acikcasi. Bana bebegin gerektiginde artik ayakta bile sallanabilenecegini ve herseyden onemlisi onun patron oldugunu "She is the boss" diyerek aciklamisti. Her istediginde mamasini vereceksin, her uyumak istediginde uyutacaksin o kadar. O'nun istekleri ihtiyaclaridir.

Sevgili patronum Deniz, umarim seni rahat ettirebiliyoruzdur, her istedigini istedigin vakit yapmaya calisiyoruz. Simarmadigini ve de mutlu oldugunu tahmin ediyorum. Benim biraz sirtim ve bacaklarim agrisa da agladigini gormemek ve uykuya mutlu dalmani bilmek simdilik bize yeter.

10.03.2012

The Family Bed

We never started out planning to bed-share. It was not on my radar at all. I very confidently declared both pre and during pregnancy that my baby would go to her crib after a few weeks, 3 months at most. I would say, That's just how we do it in my family.
And then I met Emine. And winter started. And our house became a cold, windy, unheatable place and the thought of sending Emoş to that cold, breezy, poorly insulated room was just too difficult, never mind how much it would cost us to heat it. So we postponed her moving over there.

In the meantime, she developed a pretty regular night-time routine where she would wake twice to eat and then go back to sleep. I noticed that if I put her back in her bassinet after her second feeding, she would wake up an hour later fussing and whining. I would then take her in bed next to me and she would sleep peacefully for a few more hours.
After noticing this regularly I started bypassing the fussing at all and just putting her to bed with me after her second feeding. Then it started happening after her first feeding. And then suddenly she was both too big for the bassinet and also trying to turn over, which caused the bassinet to rock and sway with an alarming fury.

We talked about moving her to her crib. She was already napping there during the days. Bekir and I decided we wanted to keep her with us for a bit more because A) her room was still an ice-box and B) we like having her with us.

Cut to our wonderful nanny trying to move her crib to our room only to find it wouldn't fit out the door of her bedroom. So then we were faced with two choices: full-time in the crib or nights in our bed. The choice was easy. We love having her snuggle up next to us (ok, next to me!) when she rolls to her side in her sleep. Bekir loves coming to bed late and finding us both sleeping peacefully. And I love when she wakes me in the morning by her sweet cooing, and her gummy smile when I say, "good morning, how are you?"

So for now we have the family bed. Hopefully we are less akward-looking than the family in the picture of this now out-of-print book. But even if we aren't, no one is around to see us anyway!

6.03.2012

Yorgunluk mu, O da Ne ?


Yaklaşık 2 haftadır bu yazıyı bitirmeye çalışıyorum ama yoğun yorgunluktan bir damla güç bulup da oturup yazamadım. Uzun lafın kısası hayat pek kolay değil, yaşamın içinde bata çıka herkes kendince bir şeylerle mutlu olabilmek için çabalıyor. Depresif başlangıçları hiç sevmem ama sanki hayat geçmiş zamanda bir yerde takılmış kalmış, ben de onu geri getirmek için çektikçe çekiyorum ama ne gelen var, ne de gelecek olan sanırım. Umut güzel tabi, hiç kaybetmemek gerek, evet güzel günler gelecek, çok şükür tabi ki gelecek. Hiç şüphem yok ki kesin gelecek. Aylar oldu, niye gelmiyor ya, yook sorma öyle şüphelenirsen gelmez, sen umudunu sakın kaybetme, hep iyi düşün iyi olsun, yaşasın karma, bak bugün kuşlar da şakıyor, havada sanki sıcak gibi, ulan nerede bu hala gelmiyor, yoksa gelmeyecek  mi???

Depresif olmamak gerek, dinç olmak, sağlam vücuttaki zihinle harekete geçmek gerek. Ama itiraf etmem gerek ki çok yorgunum.

Bu Boyutta olmasa bile çözümsüz değilim;

Diyorum ki insanlar için de şarj aletleri olsa, kendimizi bağlasak bu alete, bir yandan iş yaparken şarj olsak, güzel olmaz mıydı? Böylece uykuda geçirdiğimiz zamanlar da bizim olurdu. Ya da günler 48 saat olsa, hatta zamanı dondurabilseydik.

Gelelim gerçeklere;

Ben kendimi planlı bir insan sanırdım, ama en planlı halim bile o kadar plansız ki artık. Ege’den sonra aklım başımdan gitti, yok aslında aklım çok başımda, sanırım gücüm benden gitti. Aslında gücüm de eskiye oranla çok daha fazla kullanabildiğimi biliyorum, çok iyi biliyorum ki, şu an ki tempom Ege’nin doğumundan önce bende olsaydı, evde yıldızlar parıldar, sürekli yeni şeyler öğrenir dururdum.

Şimdi derinden donduran gerçekler;

Anne olduktan sonra ertesi günün işleri kotarabildiysem, ev halkı aç kalmayacaksa, ütüler dağ boyutuna ulaşmadıysa, çamaşır sepeti henüz taşmadıysa süperim diyorum kendi kendime. Derin dondurucu sen ne yüce bir aletsin ki, sen yoksan halim harap olurdu. Şu anda saat 22:10. Evden canlı canlı durumu iletiyorum. Serhan şu anda Ege’yi uyuttu, yanından geliyor. Ben de mutfağı toparlayıp, çamaşırları astım, Serhan’la eş zamanlı olarak salona geldim. Yarın Ege okulda olacak, o yüzden öğlen yemeğini kurtardık. Yoksa şimdi yemek zamanı olmalıydı. Hep beni kurtaran derin dondurucudaki köfteler de yarın akşamın yemeği olacağı için de ben şu anda bu yazıyı bi-ti-ri-yo-rum.

2.03.2012

Vecihi ile ille sonrasi

Anne olmanin kolay olacagini kimse soylemedi ve bebekler de bir prospektusle gelmiyorlar bize. Kitaplardaki tavsiyelere sonuna kadar da uysak her bebegin bir karakteri var ve de soya cekim onemli etken bence. Anneannem hamilelik murvet, dogumda bir selli yagmur ille sonrasi ille sonrasi derdi O'na da bunu 7 cocuklu anneannesi soylermis. Gercekten herseyiyle dogru. Hamilelik heyecanla gecen bir sure, dusunmek, beklemek, hazirlanmak, okumak, neye benzeyecegini hayal etmekle gecen, arada bel agrilari, tuvalet tutamama, kasilma gibi yan etkileri de olabilen guzel bir surec. Dogumda bir selli yagmur geliyor, sancisiydi, ikinmsiydi dogumdu, hastaneydi eve geldiydi, annenin ayaklar fil gibi olduydu, anne simitin uzerinde oturduydu ve tipi insanliktan ciktiydi gibi o zaman korkunc gorunen ama simdi gecip gitmis unutulmus sikintilardan sonra ille sonrasi kismi geliyo ki o kisim beni cok dusunduruyor hatta bazen hayal kirikligina ugratiyor.

Hep boyle mi olacak?

Yorgun, hicbirseye yetisemeyen, hala tipi kayik, uykusu az, endiseli gunler mi olacak yillarca. Sanirim hayir.
 Nasil ki dogumdan bir saat sonra ayaklarim bir filin ayaklariyla ayni boyuta geldiginde hic gecmeyecegini dusunduysem sanirim bebek de buyudukce bir duzen oturtulacak ve bugunler de gecip gidecek. Tipki bizim annelerimizin bilmem pek hatirlamiyorum iyiydi cokda  kotu degildi o gunler dedigi gibi. Ki ben de uykusuz ve yemeyen bir cocukmusum.

Bugunlerde bir dolu anne bloglari takip ediyorum. herkesin en buyuk sorunu uyku-suzluk. Bebegin her saat basi hatta daha sik kalkmasi, gece kalkip bir daha uyumamasi, surekli aglamasi annelerin en buyuk derdi. Uyku nedir unuttum diyenler var. Birden fazla cocugu olup bir onu yatirip digeri kalkinca uyutmaya calisan sonra oburu kalkip onu emzirip yatiranlar var. Hastalikla ugrasanlar, caresiz insanlar var. Birseylere yetisememe, eski hayati unutma olagan seyler bu annelerde. Ancak bazi bloglardaki anneler ki bunlar yabanci anneler hic sikayet etmiyor. Uc cocugu olan bir anne var, dindar bir Amerikali kadin. Homeschooling yapiyormus yani cocuklari okula gondermiyor evde egitiyor-burada oyle bir hak var. Devlerin kontrolunde evde cocouklari okul kitaplariyla egitebiliyorsun. Bu anne cok organizeyim ben diyor. Hobilerim var, scrapbooking yaparim, dekorasyona merakliyim, spor yaparim, sunu yaparim bunu yaparim. Inanamiyorum ben boyle insanlara. Insanotesi geliyor bana. Enerjiyi nasil buluyor anlayamiyorum. Uc cocuga bak, evde okul sistemi kur ve bir dolu da hobin olsun.

Organize olmak cok onemli ben de onu anladim. Gunu onceden planlamak, bebegin yiyecegini, giyecegini hazir etmek, gunu nasil gecirecegini dusunmek isleri kolaylastiriyor bu kesin ama yine de bebek ilgi istiyor, orada tek basina birakmak, aglaya aglaya alsimasini saglamak icime sinmiyor. Her agladiginda sevin, kucaklayin, opun diyor uzmanlar. Asla ve asla aglatarak egitim vermeyin. Hal boyle olunca da bebek her uyanik oldugu zaman yaninda olmak sart oluyor.

Deniz'e ben bakmaya karar verdim, isten ayrildim. Hamileyken ise donerim diye dusunsem de hem Orkan'in hem de annelerin, cevremdekilerin telkiniyle en az 2-3 yasina kadar benimle olmasinin O'nun duygusal sagligi icin gerekli olduguna ikna oldum ve simdi evdeyim. Calisan bir annenin cocuguyum ve annemi cok ozlerdim, O'na cok duskundum. Anneannemin beni son derece ozverili, sevgi yumagi halinde buyutmesine ragmen annemi isterdim arada. Sonradan calisan bir annenin kizi olmaktan gurur duydum. Disarida bir hayati olan anne bana kalirsa cocuguna cok sey verebilir. Maddi ve manevi acidan calisan annenin cocuguna kattiklari bence cok onemli. Ben birkac yil evde kalmayi dusundum ancak arada gercekten de ise donmeyi aklima getirmiyor degilim. Kres bile baktim ve hic hoslanmadim ama birkac yil sonra iyi bir fikir olacagini hissediyorum.

Umutsuz evkadinlarindaki Elif gibi, esofmanla dolasan, gozlatlari mor, sac bas eskisi gibi olmayan bir anne olmak istemiyorum hem kendim hem de Deniz'in sagligi acisindan. Ha bir de Duggar family var burada tvlerde O aile gercekten bir efsane sanirim. Kadinin 19 cocugu var ve kadin sinirleri alinmiscasina mutlu, sakin ve huzurlu. Buyukler kucuklere bakiyor, tabii ki hepsi evde anne esliginde egitim aliyorlar. Ailecek minibuse dolusup tatile gidiyorlar, ben Deniz'in cantasini hazirlayip, palto sapka derken yorgunluktan bitap dusuyorum daha evden cikmadan.

Sanirim olay biraz da bizim sehir insani olmamizdan kaynaklaniyor. Apartmanlardayiz, trafikteyiz, saatlerce yollardayiz, yorgunuz, stresliyiz. Sabrimiz ve gucumuz ondan yok. Benim okudugum ozellikle evde egitim veren, cok cocuklu anneler kocaman evlerde yasayan dogayla icice olan anneler. Cunku resimlerde cocuklar ya tavuk kovaliyor ya da meyve topluyor. Dogada hoplayan ziplayan cocuklar daha rahat buyutuluyor bu kesin. Ben de son zamanlarda bir koye gitmeyi dusunmuyor degilim. Bakalim zaman ne gosterecek.
 Bir gezme donusu Deniz' Vecihi sapkasiyla.
Vecihi (Gulen Gozler filminde Sener Sen)